“Şampiyonların Kahvaltısı” , okul öncesi çağımda sayfalarını karaladığım ilk kitap(mış). Babamın kitaplığında duran bu kitabın içindeki ‘ilginç’ çizimler bana ilham vermiş olmalı ki kurşun kalemle bir güzel mahvetmişim bazı sayfaları. Yıllar sonra Tv’de yazarın başka bir romanından uyarlanan “Mezbaha no.5” filmini izleyince anımsamıştım bu kitabı (1). İzlediğim filmi hayal meyal hatırlıyorum ama beğenmiş olmalıyım ki o gün “Şampiyonların Kahvaltısı”nı okumaya başlamıştım.
Kurt Vonnegut, II. Dünya Savaşı'nda Avrupa'da askerlik yaparken Almanya'da savaş esiri olarak ele geçirilmiş ve Dresden şehrinin müttefik kuvvetler tarafından bombalanmasına şahit olmuş bir yazar. Yaşadığı bu sürecin izleri net bir biçimde “Mezbaha no.5” adlı romanında görülebiliyor. Vonnegut genellikle bilim-kurgu kategorisinde değerlendirilen bir yazar. Ancak –sevenleri bilir- yazarı bu şekilde kategorize etmek, bir bakıma eserlerindeki kara mizahı ve muhalif eleştirel tonu görmezden gelmek demek[2]. Öte yandan yazar bilim-kurgu türündeki ilk romanı “Otomatik Piyano” ile gayet olumlu eleştiriler almış zamanında. Sonraki metinlerinde de distopik tasavvurları görmek mümkün. Yazarın bilim-kurguya yaklaşımı ve eleştirel tonu kimilerince Ray Bradbury ve Stanislaw Lem ile karşılaştırılıyor. Ben ise söz konusu yazarların karanlık gelecek anlatılarını sevmekle beraber Vonnegut’un mizah duygusunu ve her daim bir miktar hüzünlü ‘mood’unu yeğlediğimi söyleyebilirim.
“Şampiyonların Kahvaltısı”nda Vonnegut'un diğer romanlarında da görülen kahramanı Kilgore Trout'un, delirmenin eşiğindeki bir araba satıcısı olan Dwayne Hoover'la karşılaşma öyküsü anlatılır. Yazar bu iki karakterin yaşadıklarını eğlenceli detaylarla süsler, metnin tamamını kendi yaptığı çizimler kat eder. Belki de metni bu denli orijinal yapan özelliği, rahat ve akıcı diliyle beraber, bu dili destekleyen minik çizimlerdir. Yaşıtlarımın çocukluğundan anımsayacağı ‘e’ yayınlarından çıkan bu kitabın (1974) formatını/boyutlarını da (19,5 x 11,5) neredeyse her zaman çantamda taşımak isteyeceğim kadar sevdiğimi, bazı argo sözcüklerin ‘naif’ karşılıklarının haricinde çevirisini de hiç fena bulmadığımı belirtmek isterim [3]. Son söz 2007 yılında aramızdan ayrılan Kurt Vonnegut’un :
“i wanted all things to seem to
make some sense,
so we could all be
happy, yes, instead
of tense. and i
made up lies, so
they all fit nice,
and i made this
sad world a
paradise.”
(A Man Without a Country, 2005)
[1] “Şampiyonların Kahvaltısı” da 1999 yılında Alan Rudolph tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Filmde Kilgore Trout'u Albert Finney, Dwayne Hoover'ı ise Bruce Willis canlandırmıştır. Ancak filmin eleştirmen ve izleyicilerden geçer not alamadığını belirtmek gerek. (http://www.imdb.com/title/tt0120618/)
[2] Vonnegut’a dair daha detaylı bilgi edinmek isteyenler için : http://www.vonnegut.com/